Kim Yaparsa Ayet ?

Cansu

New member
“Kim Yaparsa Ayet?” Tartışmasını Ateşe Atan Bir Giriş

Sakın yanlış anlamayın: “Kim Yaparsa Ayet?” söylemini ilk duyduğumda içgüdüsel olarak geri çekildim. Çünkü bu ifade, sıradan bir slogandan fazla; insan eylemini kutsal metinlerin otoritesiyle eşitleme riski taşıyor. Forumdaşlar, açık konuşacağım: Bir davranışı, bir fikri ya da bir liderin sözünü “ayet” mertebesine yükselttiğiniz an, eleştiriyi susturur, aklı kilitlersiniz. Tam da bu yüzden bu başlığı cesurca tartışalım istiyorum. Bu slogan bize ne vadediyor, ama görünmez bedeli ne? Kim kazanıyor, kim kaybediyor?

Sloganların Cazibesi: Netlik Hissi ve Sorumluluktan Kaçış

“Kim Yaparsa Ayet?” gibi formüller, karmaşık meseleleri tek hamlede çözüyormuş hissi verir. Kulağa güçlü, köşeli ve “kaderle uyumlu” gelir; sanki tartışmayı sonsuza dek kapatan bir “nihai cevap”tır. Ama biliyoruz ki gerçek hayatta meseleler böyle kapanmaz. Slogan, karmaşıklığı törpüler, düşünmeyi hızlandırır ve topluluğa bir “tek ses” kimliği sunar. Bu cazibenin bedeli, eleştiri kaslarımızın körelmesidir. Çünkü “ayet” dediğinizde ölçütler değişir: artık doğruluk-yanlışlık, fayda-zarar, etik-siyaset gibi dünyasal girdiler geri koltuğa itilir; “dokunulmazlık” devreye girer.

Slogan Neyi Görmezden Geliyor?

Bu yaklaşım, niyet ile sonuç arasındaki gerilimi körleştiriyor. “Kim yaparsa” kısmı failin kimliğini merkeze alıyor; “ayet” kısmı ise sonucu tartışılmazlaştırıyor. Peki ya niyet bozuksa? Peki ya sonuç, kamu yararıyla çatışıyorsa? Failin sevdiğimiz, inandığımız ya da korktuğumuz biri olması, eylemin etik hesabını ortadan kaldırmamalı. Aksi halde sadece “kim”in kazandığı, “ne”nin ve “nasıl”ın buharlaştığı bir alan yaratırız.

Stratejik (Erkek Eğilimli) Lens: Problem Tanımı ve Ölçülebilirlik

Erkeklerin stratejik ve problem çözme odaklı bakışını düşünelim: Bu perspektif, bir iddianın sahada ne ürettiğine, hangi KPI’larla (anahtar performans göstergeleri) ölçülebileceğine, hangi riskleri barındırdığına bakar. “Kim Yaparsa Ayet?” ifadesi, stratejik zihnin aradığı en temel şeyleri es geçiyor:

- Amaç-Netlik: Hangi problemi çözüyoruz?

- Kriter: “Ayet” denecek sonuçların ölçütü ne? Başarı nerede başlar, nerede biter?

- Risk Yönetimi: Dokunulmaz söylem, hata düzeltme mekanizmalarını felç eder.

Problem çözme perspektifinden bakınca, slogan hata toleransını yok eder. Oysa strateji, yanılma payı ve iteratif düzeltmeye muhtaçtır. “Ayet” gibi mutlaklaştırıcı bir etiket, revizyonu günah gibi kodladığı anda öğrenmeyi bitirir. Bu da uzun vadede sistemi körleştirir; alternatif çözüm yollarını “sapma” olarak damgalar.

Empatik (Kadın Eğilimli) Lens: İnsan Hikâyeleri ve İlişkisel Etki

Kadınların empati ve insan odaklı yaklaşımı, sloganın toplumsal dokuda açtığı sessiz yaraları fark eder. “Kim Yaparsa Ayet?” ifadesi, farklı düşünenleri “kutsal karşıtı” gibi göstermeye meyilli olduğu için dışlayıcıdır. Bu dil, gölgede kalanları susturur, kenarda olanların deneyimlerini değersizleştirir. Otoriteye yakın olanların sesi yükselirken, kırılgan grupların sesi kısılır. Empatik lens şunu sorar:

- Bu söylem, eleştiri getirenlerin duygusal güvenliğini nasıl etkiliyor?

- Topluluk içi konuşma iklimi toksikleşiyor mu?

- Farklı deneyimler, gri bölgeler ve acı hikâyeler nereye konuyor?

Çoğul gerçeklikleri olan bir dünyada, empatik yaklaşım “ayet” derecesindeki iddialara karşı nezaketle ama kararlılıkla söz hakkı ister. Çünkü iyi niyetli görünen mutlaklıklar bile, insanların kırılgan hikâyelerini görünmez kılabilir.

Dil ve Güç: “Ayet”in Sembol Değeri

“Ayet” sözcüğü, yalnızca bir cümle değil; tarihsel bir otorite, kutsiyet ve bağlayıcılık çağrışımıdır. Bu yüzden politik dilden kurumsal retoriğe kadar uzanan geniş bir mecrada, “ayetleştirme” tekniği, sorgulama bariyeri kurmanın kestirme yoludur. “Ayet” dediğiniz yerde, dile getirilmemiş bir mesaj vardır: “Buna dokunma.” Tam da bu yüzden, dilin sembolik bagajını ciddiye almak zorundayız. Dil, sadece ifade değil, icraattır; dünyayı kurar. “Kim Yaparsa Ayet?” de dünyayı tek merkezli, sorgusuz bir haritaya çevirme riski taşır.

Zayıf Noktaların Haritası: Mantık, Etik, Pratik

1. Mantıksal Zayıflık: Bir önermeyi failin kimliğine bağlamak, ad hominem’in tersinden bir türevidir: Kimin söylediği doğruyu belirliyormuş gibi davranmak.

2. Etik Zayıflık: Sorumluluk denetimi kaybolur. Mutlaklaştırılmış eylemde özür, telafi ve hesap verebilirlik nereye gider?

3. Pratik Zayıflık: Hata yapma alanı kapanınca inovasyon ölür. Çünkü yeni fikirler, çoğu zaman çoğunluğun kutsallaştırdığı zemine aykırı doğar.

Karşı Argümanları Ciddiye Alalım: “Otorite Gerekli Değil mi?”

Elbette biri çıkıp “Kriz zamanlarında hızlı karar için güçlü bir merkez, tartışmayı kilitleyen bir netlik gerekmez mi?” diye sorabilir. Bu itirazı önemsiyorum. Ancak karşı önerim şu: Çerçeveli mutabakat. İlkeleri netleştir, hedefleri ölçülebilir kıl, farklı görüşler için güvenli şerhler aç. Böylece hız ile eleştiriyi birlikte çalıştırırsın. “Ayet”e değil, revize edilebilir mutabakatlara ihtiyaç var. Sert çekirdeği koru, kabuğu değişime aç.

Forum İçin Provokatif Sorular

- Bir fikri “ayet” mertebesine çıkaranlar aslında hangi korkularını koruyor olabilir?

- “Kim”e odaklanmak, “ne”yi ve “nasıl”ı görünmez kıldığında kimler güçleniyor, kimler yoksullaşıyor?

- Kriz zamanlarının hız ihtiyacını, eleştiri ve şeffaflıkla birlikte nasıl kurabiliriz? Somut kurallarınız var mı?

- Bir düşünceyi kutsallaştırmadan saygı duymanın sınırları nerede başlar, nerede biter?

- “Ayet”in yerine hangi dil formülleri (ilke, protokol, revizyon penceresi, bağımsız denetim) tartışmayı daha verimli kılar?

Denge Önerisi: Stratejiden Empatiye, Empatiden Stratejiye

Bu forumda sağlam bir denge kurabiliriz:

- Stratejik kanat (daha çok erkek eğilimli): Hedef, ölçüt ve geri-bildirim döngülerini netleştirir; “ayet” yerine versiyonlama ve pilot uygulama önerir.

- Empatik kanat (daha çok kadın eğilimli): Topluluk güvenliğini, kırılgan grupların sesini ve hikâye çeşitliliğini garanti altına alır; itiraz hakkını kurumsallaştırır.

İki kanat birlikte çalıştığında, kutsallaştırma yerine eleştirel saygı kültürü doğar. Eleştirel saygı, sevdiğin fikri bile sınamayı göze alan olgunluktur.

Son Çağrı: “Ayet”e Değil, Açık Sürece İnanalım

“Kim Yaparsa Ayet?” mantığı kısa vadede birliği andırır, uzun vadede kırılgan bir cam kubbe kurar. Bir taşla çatlar. Bizim ihtiyacımız, kutsallaştırılmış cam değil, esnek çelik: açık ilkeler, şeffaf denetim, sürüm takibi, geri-bildirim kültürü.

Forumdaşlar, top sizde:

- Hangi ilkeleri “dokunulmaz” değil, tartışılabilir ama güçlü kılalım?

- Kendi ekiplerinizde veya topluluklarınızda “ayetleştirme”ye karşı hangi somut uygulamalar işe yaradı?

- Sırf sevdiğiniz biri söyledi diye savunduğunuz ve sonra pişman olduğunuz bir fikir var mıydı? Bunu nasıl fark ettiniz?

Kapanışta iddiamı tekrar koyuyorum: Kutsallaştırma, düşünmenin kestirme yoludur ama bizi uçurumun kenarında bırakır. “Kim Yaparsa Ayet?” demek yerine, kim söylerse söylesin sınayalım diyebildiğimiz gün, hem strateji kazanır hem empati. Harareti yüksek ama zekâsı ve vicdanı yüksek bir tartışma dileyerek sözü size bırakıyorum.